1 Ağustos 2011 Pazartesi

Ramazana özel beslenme önerileri


Sema Hastanesi Diyetisyeni Hayrettin Mutlu, Ramazan ayını sağlıklı bir şekilde geçirmek için önerilerde bulundu. Yeterli ve dengeli beslenmeye dikkat edilmesi gerektiğini belirten Mutlu, bol sıvı tüketilmesini ve sahurun ihmal edilmemesini istedi.
Sahurda ve iftarda hafif, hazmı kolay ve az yağlı yemekler tüketilmesi tavsiyesinde bulunan Mutlu, "Yemekleri yavaş yavaş ve çok iyi çiğneyerek yiyin. Uzun süre boş kalan midenize birden yüklenmeyin. İftara çorba ile başlayın. Hafif bir salata veya zeytinyağlı ile devam edip, sonra ana yemeğe geçin.
Kızartılmış ve çok yağlı yiyeceklerden, özellikle hamur işleri ve hamur tatlılarından kaçının" dedi.
Yemek pişirirken katı yağların kullanılmamasını da tavsiye eden Diyetisyen Mutlu, kırmızı etin mümkün olduğunca az ve sulu sebze yemekleri halinde tüketilmesini önerdi. Kalorisi yüksek yiyeceklerden uzak durulması gerektiğini de kaydeden Mutlu, "Ramazan'da tatlı ihtiyacınızı taze ve kuru meyveler, sütlü tatlılar ve kompostolar ile karşılamaya çalışın.
Gün boyunca su içilemediği için iftardan sonra yatana kadar ve sahurda bol bol su için. Geleneksel çay, yeşil çay veya bitki çaylarından tüketin. Öğünlerde sebze yemeklerini veya zeytinyağlıları eksik etmeyin. Etleri ızgara, haşlanmış ya da fırında pişirin. Kahve tüketimini azaltın, kahve yerine bitkisel çaylar için" diye konuştu.

27 Şubat 2011 Pazar

Baş ağrısına alternatif tedavi

Davranış Bilimleri Enstitüsü (DBE) Yetişkin ve Aile Psikolojik Danışmanlık Merkezi Çift ve Aile Terapisti Şirin Hacıömeroğlu, travma sonrası stres bozukluklarının tedavisinde kullandıkları ''EMDR'' (Göz Hareketleriyle Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme) yöntemiyle, migren hastalarının sorunlarını hafiflettiklerini bildirdi.

Hacıömeroğlu, baş ağrılarında en yaygın olanlarının, migren, gerilim tipi ve küme tipi ağrılar olduğunu vurgulayarak, migrenin 4 ile 72 saat arasında sürebildiğine işaret etti. Migrenin genetik yatkınlığının da olduğunu belirten Hacıömeroğlu, ancak ortaya çıkmasının genellikle bir olayla tetiklendiğini söyledi. Hacıömeroğlu, genellikle migrene, mide bulantısı, aşırı ışık ve ses duyarlılığının eşlik ettiğini ifade ederek, şöyle devam etti:

''Araştırmalarda, migrenin en çok yanlış teşhis koyulan hastalıklardan olduğu belirtiliyor. Migren kadınlarda daha fazla görülüyor ve bunu adet dönemi daha çok tetikliyor. Gerilim tipi baş ağrısının yaygınlığı ise yüzde 90'larda görülmektedir. Bu da migren gibi insan hayatını oldukça etkileyen bir ağrı. Başın sızlaması, sıkılması gibi hissediliyor. Stres ve uykusuzluk bir numaralı tetikleyicileri. Travma sonrası stres bozukluklarının tedavisinde kullanılan EMDR yönteminin, migren hastalarının sorunlarını hafiflettiğini tespit ettik. Bu konuda yeni bir proje geliştirerek migren hastaları üzerinde EMDR yöntemini uygulayıp, baş ağrısının şiddetini, süresini veya sıklığını azaltmayı başardık.''

Şirin Hacıömeroğlu, ''EMDR'' yönteminin travma tedavisinde kullandıkları çok etkili bir teknik olduğunu söyledi. ''Artık EMDR'nin kullanımı bir çok alana kaymış durumda. Madde bağımlılığını dahi bu yöntemle tedavi edebiliyoruz'' diyen Hacıömeroğlu, şöyle devam etti:

''Travma sonrası psikolojik sorunların çözümü için kullanılan EMDR yöntemi, DBE tarafından geliştirilen yeni bir proje ile migren, gerilim tipi baş ağrısı gibi birincil baş arısı çekenlerin derdine çare oluyor. Proje çerçevesinde, kronik günlük baş ağrısı olan kişilere uygulanan EMDR yöntemi sayesinde, hastalardaki ağrı şiddeti, sıklığı, süresi ve alınan ilaç miktarında ciddi düşüşler oldu.

Bu yöntem ile yapılan, geçmişte yaşanan ve güne taşınan bazı olay ve anıları elden geçirmektir. Bunların yol açtığı hoş olmayan duygular ve ya bedensel duyguları zayıflatmak, acı vermeye devam etmesini önlemektir. EMDR'de kişi, acı veren anısıyla, güvenli bir ortamda yüz yüze geliyor. Bu şekilde onun üzerine gidebilme ve üstesinden gelmek için harekete geçme cesareti buluyor. Mevcut stres faktörünü tetikleyen uyarana karşı duyarsızlaştırılıyor.''

Hacıömeroğlu, uygulamanın, EMDR yönteminin yenilikçi bir tarzda yorumlanması olduğunu ve elde ettikleri başarının kısa bir süre içinde yurt dışında da ilgi gördüğünü belirtti. Hacıömeroğlu, ilaç tedavilerinin, baş ağrılarının azaltılması ve engellenmesinde, sadece geçici bir rahatlama sağladığını ifade ederek, EMDR'nin her tür kronik baş ağrısı çeken hastalar için ideal bir alternatif tedavi olduğunu dile getirdi.

26 Şubat 2011 Cumartesi

Yıpranmış ve kırışmış ciltlere farklı çözüm

Ota Poliklinik ve Tıp Merkezi dermatoloji uzmanı Dr. Birsen Döndü Gül, Türkiye'de uygulanmaya başlanan yönteme, dermabrazyon, fraksiyonel lazer ve mezolift yöntemlerinin bir arada kullanılması nedeniyle “3 Boyutlu Tedavi” adı verildiğini belirtti.

“Face Triology” adı verilen yöntemde, bu sistemlerin aynı merkezde bulunması sayesinde uygulamaların zahmetsizce ve daha kısa zamanda gerçekleştirildiğini anlatan Gül, “Üç farklı sistemin birlikte kullanıldığı yöntemle yıpranmış, matlaşmış ve kırışmış ciltlerle sivilce, akne, yanık ve ameliyat izleri tedavi edilebiliyor. Tedaviyle cildin üst, orta ve derin katmanlarındaki sorunlar aynı anda onarılarak gideriliyor” bilgilerini aktardı.

Hastaların öncelikle alerji ve tolerans testine tabi tutulduğunu, buna göre kişiye özel onarım sistemi oluşturulduğunu anlatan Gül, işlemin ilk adımında cilt yüzeyine püskürtülerek temas ettirilen mikrokristaller yardımıyla yumuşak bir soyma işlemi yapıldığını, ölü hücrelerle deri artıklarının cihazın vakum sistemi tarafından emildiğini söyledi. İşlem sırasında cilt yüzeyinde kan dolaşımının arttığını, hücre yenilenmesinin hızlandığını, sonuçta alttan canlı, taze ve pürüzsüz, sağlıklı dokunun ortaya çıktığını ifade eden Gül, bu sürede cildin canlandığını, nem dengesinin düzeldiğini ve genişleyen gözeneklerin sıkıştığını belirtti.

En çok yapılan 10 diyet hatası

10 adımda diyet hatalarından kurtulun

Sürekli diyet yapıyor, fazlalıklardan kurtulmak, 90-60-90 olmasa da güzel bir vücuda sahip olmak için çabalıyor ama baskülün ibresine bir türlü hükmedemiyor musunuz?


İSTANBUL - İlaçlar, bantlar, içecekler, makineler, operasyonlar...Özellikle zayıf beden imajının çok değerli olduğu günümüzde zayıflamak için her yıl milyonlarca dolar bütçe ayrılan sektörde, sadece para tuzağı olan bir çok seçenek sunuluyor. Hayati riskleri olmasına rağmen fazla kilolarından kurtulmak isteyen çok sayıda insan, tehlikeli uygulamalara bile korkusuzca 'evet' diyebiliyor.

"Sağlıklı ve doğru beslenme alışkanlığına dayanan, zaman gerektiren ve diyetisyen eşliğinde olan kilo kaybetme sürecine adım atarsanız, çözüm çok kısa zamanda olmasa bile hayat boyu sürecektir" diyen Kiloss Beslenme Danışmanlık Hizmetleri'nden Diyetisyen Berrin Yiğit, en çok yapılan diyet hatalarını anlattı ve on adımda bu hatalardan kurtulma rehberi hazırladı.

1-ASIL SUÇLUYU BİLMEK
Asıl suçlu düşünceler ve besinlerle kurduğunuz yanlış iletişimdir, yani beyninizde şekillendirdiğiniz beslenme hatalarıdır. Neyi neden yeriz? Bu sorunun yanıtı kendinizi mutlu etmek, kafanızı dağıtmak, canınızın çekmesi, kendinizi durduramamak gibi şeyler ise burada sıkıntı var demektir. Yemek vücudun doğru çalışması için gereken besinlerin sağlanması, bir yaşam amacı ve aracıdır. Zayıflama sürecinde önce bu düşünce yapısını düzeltmeli, beyninizi arındırmalısınız. Zayıflama niyetindekilerin en büyük problemi aslında neden kilolu olduklarının farkında olmamalarıdır.

2-STAR DİYETLERİNİ UYGULAMAK
Gazete ve dergilerden ikoncanların listeleri ile zayıflamaya çalışmak en büyük hatalardan biri. Shakira'nın kalçaları veya mankenlerinki gibi bir beden hayal eder, onların isimleri ile yayınlanmış diyetleri uygulamaya çalışırsanız en büyük diyet hatasını yapmış olursunuz. Her diyet kişiye özeldir, kesinlikle bir başkası için hazırlanmış bir program sizin için yararlı olamaz, denemeyin bile. Profesyonel yardım alarak diyetisyen eşliğinde, biyokimyasal bulgularınıza, beslenme alışkanlıklarınıza, sosyo ekonomik şartlarınıza uygun diyetler uygulamalısınız. Bu nedenle ideal kilonuza inmeye niyetliyseniz Hülya Avşar nasıl zayıflamış, Beyonce’nin son moda diyeti neymiş gibi star diyetlerini araştırmak yerine sağlığınıza yatırım yapıp kendinizi star olarak görün.
Haberin devamı ↓reklam

3-KENDİNİ ALDATMAK, KENDİNE İNANMAMAK
Kısa sürede fazla kilo vermeyi amaçlayan mucizevi yöntemlerle kolay yoldan zayıflamaya çalışmayın. Öncelikle çabuk yorulup vazgeçebilirsiniz, yanlış yollara sapabilir, sağlığınıza sakıncası olabilecek ilaçlar ve yöntemlerle aldanabilirsiniz. Yolun sonunu görmek zorunda değilsiniz, önemli olan her adımda hedefe yaklaşıyor olduğunuzu bilmek. Küçük başarılardan keyif almalı ve kendinize inanmalısınız. Bunun için makul, mantıklı hedefler koymalı kendinizi takdir etmelisiniz. Unutmayın başarılarınızı kutlamak, takdir etmek sizin için en iyi motivasyon olacaktır.

4-HAREKETSİZ YAŞAMAK
Yediklerinizden fazlasını harcayın, kilo verin ama tek amaç bu mu? Sağlıklı bireyler için vücudun kas kitlesinin korunması, postürün düzgün olması, vücut elektriğinin doğru topraklanması, oksijen alışverişinin düzenli olması, mineral eksikliği ve kemik inşaatının sağlam temellere dayanması için hergün hareket edin. Neyi, ne kadar ve ne sıklıkta yapmanız değil severek yapmanız da çok önemli. Yeter ki hergün bir hareketiniz olsun.

5-SPORDA AŞIRIYA KAÇMAK
Vücudu olması gerekenden fazla zorlamak, fazla beslemek kadar sakıncalıdır. Performansınızın çok üzerinde spor hatta antreman yapmak vücudu strese sokabilir. Bu da bazı kayıplara neden olabilir. Öte yandan fazla egzersize alışan bünyeniz azıcık ara verseniz size tatsız süprizler hazırlayabilir. Her geçen gün daha fazlasını isteyecek metabolizmanızı sakinleştirmek için ideali, günde 4 kereden fazla egzersiz yapmamaktır.

6-AÇ KALMAK
Doğru zaman, miktar ve kombinasyonlarda yemek yemelisiniz. Aç kalarak ateşi sönmüş bir fırın gibi ısı alamazsınız, bunun için sık sık odun atmalısınız ki daha iyi enerji elde etmiş olun. Aç kalırsanız bir sonraki öğünde kendinizi tutamaz kuvvetle muhtemel fazla yersiniz.

7-BOŞ KALORİ TÜKETMEK
Vücudu beslemeyen, sadece depolama sinyali yaratan, mide kapasitesini genişleten boş kalorilerden uzak durun. Rafineri ürünlerle, fabrikasyon beslenerek, vücudu doğal ritminden çıkararak sadece yağlanırsınız. Özellikle şekerli gıdalar, kızarmış besinler, katkılı hazır besinler, genetiği ile oynanmış mutasyonlu gıdalar, vücudun tanıyamadığı şifreleri değişmiş yapay tatlar, vücudun enerji yakma ve kullanma sistemlerini bozarak şişmanlamasına neden olur.

8-BOYALI VE GAZLI İÇECEKLER TÜKETMEK
Mümkün olduğunca doğayı izleyerek mevsimsel beslenin. Vücudun arınmasını sağlamalı, sirkülasyonu sağlayarak alınan kalorilerin maksimum yakılması ilkesine dayalı beslenmelisiniz. Bunun için sıvı olarak gazlı ve boyalı içeceklerden uzak durup su içmeli, bitki çaylarına ağırlık vermelisiniz. Bir havuzun devir daim yapmasını düşünürsek havuza bol su vermeli, motorun çalışıp rotasyon sağlaması için bitki çaylarına bu görevi yüklemelisiniz. Bunun için şekerli gıdaları minimum almalısınız.

9-PORSİ
YONLARI TERBİYE EDEMEMEK

Mideniz ne kadar yemeniz gerektiğini bilir, sizi uyarır da. Ancak çoğu zaman ona kulak asmazsınız çünkü gözleriniz doymamıştır. Çünkü gözleriniz daha fazlasını yemeye alışmıştır, suçu ise mideniz çekmektedir. Ve tabii bir de kalçanız, göbeğiniz ve basenleriniz...Bu nedenle ideal porsiyon ölçülerini unutmadan beslenmelisiniz.

10-YANLIŞ DİYET PARTNERLERİ EDİNMEK
Zayıflama sürecinde yalnız adım atmayın, gemiye doğru mürettebatı alırsanız varmak istediğiniz noktaya hayal ettiğinizden çok daha kolay ulaşırsınız. Bunun için doğru takım kurun, eşinizi, sevgilinizi, en yakın dostunuzi veya iş arkadaşınızı oyuna dahil edin. Ancak yanlış diyet partnerlerini oyundan çıkarın, çünkü size yanlış yol haritası çıkarabilirler.

Anne sütünü arttıran yiyecekler

Prof.Dr. İbrahim SARAÇOĞLU Anne sütünü artırıcı Kürleri

Emzirme döneminin daha ikinci aylarında sütlerinin azaldığından yakınan annelerin sayısı ne yazık ki, giderek artmaktadır.
İşte Prof. Dr. İbrahim Adnan Saraçoğlu’ndan doğal çareler;

Bebeklerini emziren annelerden sık sık aldığım soruların başında, “Bebeğimi daha uzun emzirmek istiyorum, fakat sütüm azalmaya başladı, ne önerirsiniz?” sorusu geliyor. Emzirme döneminin (laktasyon) daha ikinci aylarında sütlerinin azaldığından yakınan annelerin sayısı ne yazık ki, giderek artmaktadır.

Tek bir kür yok : Bu konuda önerdiğim tek bir kür yoktur. Çünkü, emziren bir annenin sütünün erken azalmasının birçok nedeni olabilir. Bu durumu mutlaka öncelikle hekimleriyle görüşmelerini öneririm.

Hamilelerin, bebeklerini emziren annelerin mevsiminin dışında yetişen hormonlu ve ebter tohumlu sebzeleri tüketmemelerini özellikle belirtmek isterim. Ayrıca mevsiminde olsun veya olmasın ebter tohumdan üretilen sebzelerin tüketilmemesini öneririm. Transgen (genleri ile oynanmış) tohumlardan elde edilen ve ülkemizde de görülmeye başlayan bu ürünleri, örneğin mısır, hamilelerin ve bebeklerini emziren annelerin özellikle tüketmemeleri gerekir.

Önermiş olduğum kürlerin tamamı anne sütünü artırıcı etkiye sahiptir. Özellikle, incir-havuç kürü ve taze beyaz dut oldukça güçlü galactogogue (anne sütünü artırıcı) dır. Bebeklerini emziren annelere öncelikle incir-havuç kürünü uygulamalarını öneririm.

Taze beyaz üzüm
Dereotu
İncir (taze veya kurutulmuş)
İncir-havuç
Taze beyaz dut
Haşlanmış taze beyaz dut kurusu kürleridir.
Yukarıda isimlerini yazmış olduğum kürlerin hazırlanma ve kullanma şekillerini vermiş bulunuyorum. Aynı anda yukarıda belirtmiş olduğum kürleri birden fazla kürün uygulanmaması gerektiğini özellikle belirtmek isterim.
Bunların dışında diğer yardımcı kürler ise,
Anason
Kereviz
Taze kereviz yaprakları
Bal kabağı
Çilek
Kıvırcık salata
Sumak
Rezene çayı
Tere

GÜNÜN KÜRÜ
Kür 1 : Günde iki porsiyon taze beyaz üzüm tüketmek anne sütünü artırıcı etki yapar.
Kür 2 : Sabah akşam yemeklerden önce tüketeceğiniz dereotu sütünüzün artmasını sağlayacaktır.
Kür 3: Anne sütünü artırmak için haşlanmış kuru incir suyu da içilebilir. Sekiz- dokuz adet kuru inciri yarım litre suda haşlayınız. İkiye böldüğünüz suyu sabah-akşam olmak üzere günde iki kere tüketiniz.

Not: Bu kürler aynı anda uygulanmaz. Uygulama süresi bir haftadır. Bir haftanın sonunda uygulama bırakılır. Bir hafta uyguladığınız herhangi bir kürden sonra tekrarlama ihtiyacı duyarsanız bu defa başka bir kürü uygulamanızda bir sakınca yoktur. Örneğin, bir hafta taze beyaz üzüm kürü uygulayıp bıraktınız. Daha sonraki bir dönemde yine bir hafta olmak üzere dereotu veya kuru incir kürünü uygulayabilirsiniz.

Dikkat: Buradaki bilgiler bilgi amaçlıdır tedavi ya da iyileştirme amaçlı kullanılamaz … kullanmadan önce mutlaka bir uzman hekime başvurunuz..

OTURURKEN DAHA ÇOK RİSK VAR

İnsanların yüzde 80’i hayatları boyunca en az bir defa bel ağrısı ile karşılaşıyor. Bel rahatsızlığına her yaş grubunda rastlamak mümkün. Ama bel fıtığı orta yaşlarda daha sık görülüyor. Doç. Dr. Arif Önder “Hareketsiz bir iş ve hayat tarzı, daha çok oturarak çalışmak, şişmanlık, ağır şeyler kaldırmak, mücadele sporları, bilinçsiz spor yapmak, yanlış oturuş ve duruş alışkanlığı, mesleğini sevmeme, huzursuz bir ortamda ve stres içinde yaşama, sigara ve alkol kullanma, uzun süre otomobil sürme, bedensel faaliyetlere ısınmadan başlama gibi risk faktörleri fıtığı tetikliyor.

GENETİK YATKINLIK

Hele bir de genetik yatkınlık varsa bel fıtığıyla tanışmak sürpriz sayılmamalı. Uygun olmayan sandalyelerde her gün saatlerce süren bir ofis hayatına mahkum insanlar bel fıtığının müstakbel adayları” dedi. Günlük aktivitelerimiz sırasında vücudumuzun dikey veya yatay konumda aldığı çeşitli pozisyonlar ve beraberinde ortaya konan faaliyetin şekli, bel fıtığına yakalanma riskini önemli oranda artırıyor. İnsanın dikey pozisyonda bulunması omuriliğin alt kısımlarını önemli miktarda basınç altında bırakıyor. Çünkü bu kısmın yukarısında yer alan tüm vücut ağırlığı birkaç santimetre karelik dar bir omur parçası üzerine biniyor ve bu küçük kısım tarafından taşınıyor. Buna karşılık vücudun dik değil de desteksiz bir tarzda eğik pozisyona gelmesi, beldeki omurlar üzerine binen yükü, yani basıncı bariz şekilde daha da artırıyor.

OTURURKEN DAHA ÇOK RİSK VAR

• Yapılan bilimsel araştırmalarda beldeki diskin içerisine basınç ölçen bir cihazla girildiği ve çeşitli vücut pozisyonlarının diskteki basıncı ne şekilde etkilediğinin incelendiğine değinen Doç. Dr. Önder “Görülmüştür ki bele en az yükün bindiği pozisyon, kişinin sırtüstü yattığı ve bacaklarının altını destekleyerek hafifçe yükselttiği pozisyondur. Ayrıca sandalyede desteksiz otururken bele binen yük, ayakta dik dururken bele binen yükten daha fazladır. Halbuki insanlar bunun tam tersinin doğru olduğunu zanneder. Neticede ayakta dururken bele binen yükün gerçekte daha az, otururken daha fazla olduğu bilinmelidir” diye konuştu.

Grip ve Soğuk Algınlığına Dikkat


Peki gribe mi yoksa soğuk algınlığına mı yakalandığınızı biliyor musunuz? ya da soğuk algınlığı durumunda neler yapmalısınız?

Reader's Digest dergisinde yer alan habere göre, soğuk algınlığı hakkında öğrenmek istediğiniz soruların cevapları burada:

1. Burun akıntısı için ne kadar süre burun spreyi kullanmalıyım?

2-3 gün. Fenilefrin içeren reçetesiz spreyler, mukusun akmasını sağlıyor ve burundaki şiş kan damarlarını daraltıyor. Fakat bu ilaçları uzun süre kullanırsanız ters tepki yapabilir ve tıkanıklığa yol açabilir. Bu nedenle uzmanlar bu spreylerin her seferinde 2-3 günden fazla kullanılmamasını tavsiye ediyorlar. 3 gün sonunda sprey kullanmayı bırakın. Burun tıkanıklığınız devam ediyorsa, birkaç gün sonra yeniden 2-3 gün sprey kullanın.

2. Her seferindesporsalonuna gitmek için kendimi zorluyorum, ancak sanırım soğuk algınlığına yakalandım. Yoksa bu sadece beynimin içinde olan bir şey mi?

Yoğun egzersiz vücudunuzda enfeksiyonla savaşan beyaz kan hücrelerinin seviyesini geçici olarak düşürebilir ve stres hormonu seviyesini artırabilir. Ayrıca, jimnastik aletlerinden ya da soyunma odasından mikrop kapabilirsiniz. Bu nedenle çalışmalarınız sizi hasta edebilir. Fakat bu tüm egzersizlerin soğuk algınlığına yol açtığı anlamına gelmiyor. Aslında uygun, orta yoğunlukta rutin bir egzersiz soğuk algınlığını durdurabilir. Örneğin haftada 4 gün 40 dakika tempolu bir yürüyüş soğuk algınlığına yakalanma sayınızı yüzde 25 ile 50 arasında azaltabiliyor ve soğuk algınlığının süresini yarı yarıya azaltıyor.

3. Soğuk algınlığına mı yoksa gribe mi yakalandığımı nasıl anlarım?

Ateşinizi ölçün ya da kendinizi nasıl hissettiğinizi değerlendirin. Eğer gripseniz ateşiniz yükselir, şiddetli bir baş ağrısı çekersiniz, tüm vücudunuzda ağrı ile birlikte kendinizi yorgun hissedersiniz. Soğuk algınlığında ise ateş nadir görülür. İlk belirtileri burun akıntısı, öksürük, boğaz ağrısıdır. Kendinizi gripteki gibi biraz yorgun hissedebilirsiniz. Ancak gripte yataktan çıkamayacak kadar yorgun olursunuz.

4. Gerçekten burnunuzu sümkürmenin yanlış bir yolu var mı?

Kuvvetli bir sümkürme iki nedenden dolayı ters teper. İlki, ters sümkürme burun tıkanıklığını tetikler. İkincisi ise tam güçteki sümkürme sinüs yolunda şiddetli bir vakum oluşturur. Sümkürmeyi bırakınca mukus arka tarafa sinüslerininiz daha derinine yerleşir. Sümkürmenin en iyi yolu, bir kağıt peçeteyle burun deliğinizin birini tıkayın ve 3-5 saniye nazikçe sümkürün. Bunu her iki taraf için uygulayın. Burnunuzu açmak için birkaç kez sümkürmeniz gerekebilir. Ancak işe yarayacaktır.

5. Burnum akınca akmasına izin mi vermeliyim yoksa durdurmalı mıyım?

Akmasına izin verin, bu sizi rahatlatacaktır. Tıkanıklık veya akan bir burun grip ya da soğuk algınlığının neden olduğu viral enfeksiyonla savaşırken vücudunuzun harcadığı çabanın yan etkileridir. Burun akıntısını burun açıcı ilaçla tersine çevirmek şifa bulmanızı yavaşlatmaz. Burnunuzu temizlemek için "pseudoephedrine" içeren ilaçlar daha etkilidir.

6. Kışın ya da her zaman ekinezya kullanmalı mıyım?

Yıl boyunca her gün ekinezya kullanmayın. Bunun kesin etkisi bilinmiyor. Her seferinde bu bitkiyi 2 aydan fazla kullanmak karaciğer hasarı gibi ciddi yan etkilere yol açabilir. Bunun yerine:

Soğuk algınlığı mevsiminden önce: Nezleyi önlemede ekinezya kullanmak için, soğuk algınlığı mevsimi başlamadan 1-2 hafta önce ekinezya içmeye başlayın. Bu da yazın sonları ya da sonbaharın başları anlamına geliyor. Eğer soğuk algınlığı mevsimi boyunca ekinezya içecekseniz, en az 2 ayda bir 1 hafta ara verin.

Soğuk algınlığının ilk belirtilerinde: Bu belirtileri görür görmez kullanmaya başlayın. Çok kısa sürede kendinizi iyi hissedersiniz.

Uçağa binmeden önce: Bir yere gidecekseniz, uçakta grip ya da soğuk algınlığı olma ihtimaline karşın ekinezya kullanmaya uçuştan en az 1 hafta önceden başlayın.

Bitkinin genel dozu günlük 900 miligram ekinezya ekstresi ya da 2,700 miligram kurutulmuş ekinezya tozudur

Fazla peynir kanser ediyor.

Günde 53 gramdan fazla peynir tüketen kişilerde kanser riski artıyor.

Hollandalı ve Belçikalı bilim insanlarının yaptığı araştırmada, fazla peynir tüketmenin mesane kanseri riskini artırdığı ortaya çıktı.

200 kanser hastası ve 386 sağlıklı kişinin verileri incelenerek yapılan araştırmaya göre, günde 53 gramdan fazla peynir tüketen kişilerde mesane kanseri riski, yüzde 50’den fazla yükseliyor. Uzmanlar zeytinyağı ağırlıklı Akdeniz beslenme şeklinin riski azalttığına dikkat çekti.

Kronik baş ağrısı çeken kadınlar,

Özel Sema Hastanesi Spinal Ağrı Merkezi Başkanı Prof. Dr. Nurettin Lüleci, genelde 1-3 yıl arasında, ağrının yaşam kalitesini bozmayacak düzeye çekilebileceğini belirtiyor. Hastalarının yüzde 80'ini kadınların oluşturduğunu ifade eden Lüleci, "Erkekler streslerini boşaltmada daha şanslı. Gün içerisinde çok farklı fiziki mekânlarda bulunarak fiziki şartlara daha dirençli oluyorlar. Ev hanımları, bu deşarj kaynaklarına sahip değiller. Ev işleri, yemek gibi zorunlu günlük aktivitelerin dışında çocuk doğurma ve sık hormonal değişimler, kadınların daha çabuk yıpranmasına neden oluyor. Bütün bunlar stres kaynağı olup ağrı algısında hassasiyetlere sebep oluyor." dedi.

Bazen ağrı kısırdöngüsü kırılınca bir daha tekrar etmemesinin bile mümkün olduğunu ifade eden Lüleci, "Doktorunuzun önerilerine uyarsanız ağrı kapınızı hiç çalmayabilir. Bu arada kilo almayın, çok ayakta kalmayın, vücudunuzu hırpalayacak derecede yorulmayın. Yorucu olmayan egzersizleri yaşamınızın bir parçası haline getirin. En önemlisi de stresten uzak durun." diye konuştu.

Her doktorun ağrıyı tedavi edebileceğini, ancak ağrı kronik hale geldiğinde uzmanlık gerektirdiğini anlatan Prof. Dr. Nurettin Lüleci, Türkiye'de ağrı tedavisi ile ilgilenen hekimlerin bazı kişisel ve psikolojik engellemelere maruz kaldığını iddia etti. Lüleci, "Maalesef bu alanda emekleme safhasından öteye gidilememiştir. Kendini yetiştirmiş, yurtdışı eğitimlerle geliştirmiş birkaç kişi tarafından işler yürütülmekte, diğer birçok ağrı kliniğinde uzmanlar zaten normalde bir anestezi hekiminin yapması gereken yani uzmanlık eğitiminin gereği olarak öğrendiği epidural kortizon uygulamalarının ötesine geçememişlerdir. Özellikle radyolojik değerlendirme, fizik muayene ve nasıl görüş alışverişi isteneceği konusunda sıkıntılar söz konusudur. Halen 20'ye yakın üniversite ve 10 civarında Sağlık Bakanlığı'na bağlı eğitim hastanelerinde ağrı klinikleri ya da algoloji bilim dalları mevcuttur. Dünyadaki uygulamalara bakarsak örneğin bir Hindistan bizden çok daha ileridir." diye konuştu.